“İnsanın en büyük düşmanı kendisidir.” Dedi gözleri bağlanan Tanrı.
Kırmızı bir kanepenin üzerinde geçen 238. gün, ölümden farksız, zoraki bir varoluş, her gece yüzleştiğim geçmişim, beynimi ısıran kuduz bir köpek, iniltiler ve tanrıya ettiğim küfürler, adeta güzelliklerini bedenime yansıtıyor. 21. yaşımda yaptığım bir hata yüzünden, insanların dünyasından soyutlandım ve aciz bir gövdenin içine hapsederek benliğimi yeni bir dünya kurdum kendime, kirli hayallerimden.
Ah tanrı sana soracağım sorular yüzünden beni yakınlarında istemediğini biliyorum, bu yüzden ne yapsam bu lanetli dünyadan ayrılmama izin vermiyorsun.
Hikayenin sonunda hepimizin öleceğini biliyorum ama ben bu hikayenin sonunu beklemek istemiyorum, annemin ölümünü görmek istemediğim gibi, insani değerlerimi ve toplum normlarına olan saygımı yitirmemden kaynaklanıyor, ölüme karşı duyduğum bu tutku. İşin özüne bakacak olursak, yalnız ölmek istemiyorum. Sanırım, korkuyorum.
Tam tamına 238 gündür yaşayan bir cesetten farkım yok bu sikik kanepenin üzerinde. Ölümü bir panayır gibi arzuluyorum her soluğumda ve biliyorum bu benim kurtuluşum olacak. Bir çocuğun hiç göremeyeceği panayır arzusunu bilir misiniz? Ne yaparsanız yapın, uzanamayacağınız bir dala benzer ya da erişemeyeceğiniz ama bir yerlerde var olduğunu bildiğiniz bir bisiklete veya hiç bir zaman sizi sevmeyecek birine karşı duyduğunuz aşka.
Beni soracak olursanız her hangi bir adım yok, sahte gülücükler eşliğinde kokuşmuş ağızlardan duyulan ”Cesur” dışında, bana soracak olursanız, aslında hiç bir anlamı yok isimlerin, yüreğine dokunamadığınız, gözyaşlarını paylaşamadığınız ve gülüşlerine ortak olamadığınız hiç bir insanın anlamının olmadığı gibi.
Yalnız kaldığım zamanlarda, yapabildiğim en etkili aktivitenin geçmişimle yüzleşmek olduğunu düşünüyorum.
Annem ne zaman alnımdan öpse, bir kaç dakika sonra dışarıya çıkacağını söyler. Sokak kapısının kapanıp, kilitlendiğini duyduktan sonra, sırt üstü uzandığım kanepenin üzerinden gövdemi iterek yüzüstü zemine düşerim, kazadan sonra tanrının armağan olarak bıraktığı ve tek kullanabildiğim sağ kolumun yardımıyla sürünerek, annemin yatak odasına gider ve çeyiz sandığından babamın beylik tabancasını alır, çenemin altına dayar ve hiç tereddüt etmeden tetiğe basarım.
Evet bunu annemin dışarıya çıktığı her zaman yaparım, yapardım, yapmaya da devam edeceğim, ölü bir bedene gömülmüş boş düşünce balonlarından başka bir şey olmadığımı bile bile.